22 Aralık 2016 Perşembe

Uzun uzun yürüdü yine ve yoruldu, kilometrelerce bir hayal kırıklığıydı artık onun için.. Geriye dönüp bakınca sus pus bir mazi donakaldı, söylenecek tek bir kelime kalmamıştı... Düşündü uzun uzun ve usandı. Saatlere günlere mevsimlere uzanan bir hataydı çünkü. Akan zaman dile gelse "harcadın diyecekti, harcadın beni.." Gözleri daldı uzaklara, diyarlarca göz yaşı birikmişti içinde. "Uçsuz bucaksız uzanan denizde bir parçam" diye düşündü, çünkü okyanuslara ağlamıştı.. Nefret etti kıpkırmızı, çünkü kan kırmızı ise "aşk" diyordu. Güllerin yapraklarının çoktan çürüdüğünü farketti, her ölümlü gibi.. Ziyanı yok diye iç geçirdi, ziyan edilen tonlarca duygu vardı zaten. Çünkü hayallerimizi çalarlarken bir fare gibi kemirmek kalmıştı rolümüze, kendimizi.. Keşke diye sızlandı, keşkelerden nefret ederken. Her "keşke"nin aslında bir başka hayata özlem olduğunu biliyordu çünkü. Çünkü, tek şansını heba edişinin yükünü taşıyordu tüm ağırlığıyla benliğinde. Bir kanser gibi.. Dinlendi uzun uzun. Upuzun bir yolculuğun tek ilacıydı durup dinlenebilmek. Sonsuz huzuru düşündü, ne kadar uzaktaydı, kaç sene? Seneler kadar ömre sığan bir hiç ise, hiçliklere sığınan bir ömrün ne önemi vardı ki? "İnsanlar" dedi. "Nasıl dayanıyorlar, nasıl ölüyorlar?" Sonra anladı ki her an intihar ediyorlar. Kimisi yavaş kimisi hızla, kimisi aşkla kimisi nefretle, kimisi ölümle, kimisi yaşamla. Ama her ölümsüz kadar kibirli, her ölümlü kadar acizdiler. Her aciz gibi hiç, her ölümsüz kadar tanrıydılar hikayelerinde. Buruşturup attı tüm hikayeleri.. Hikayesi buruşturulup atılmış her insanoğlu kadar kırgın ve korkakça.. Üzüldü teker teker. Her bir yaşanmışlığa. Mutlulukları unutmak zorunda kalmıştı çünkü. Kocaman hayatların kavşaklarında kuralları hiçe saymıştı bazen. Hatalar evreninde belki, işte orada bir prens ya da kraldı. Asla bilemeyeceği gerçekliklerin asla göremeyeceği yaşanmışlıkların evreninde. Evine geri dönmek isteyen bir bebek gibi kalabalık ortasında ağlamıştı olmayan diyarı için.. Susadı ve kana kana içti günbatımını. Biliyordu ki ardından gelecek gecenin ışıkları anlayabilirdi kendisini. Geceleri aydınlık ve gündüzleri kördü. Hem uzanamayacaksa yıldızlara ne anlamı vardı günlerin, tutunamayacaksa koca evrene ne anlamı vardı yaşamanın, yaşayamayacaksa şayet, ne önemi vardı nefes alıp vermenin? Uyku bastırınca kapadı gözlerini, her bir göz kapağında koca bir dünya, ağırca bastırıyordu. Ayrıldı bedeninden, rüyalarda, orada özgürdü hala..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder